8 Haziran 2012 Cuma

Tarde - önemli sosyolog

(17.11.2011 tarihli yazımdan 18/20)


“Instead of moving from, say, Goffman to Parsons, when going from face-to-face interactions to ‘bigger’ social structures, Tarde retains the same method for all levels – and anyway, there are no levels.”(Bruno Latour, Gabriel Tarde and the End of the Social, pp. 123.)

Tarde’ın teorisi, “eşitlik”prensibini elde ederek insanların ve şeylerin birer “monad” olduklarını ve bir bütünü yansıttıklarını ortaya atması açısından alışılagelenin aksine farklı ve aslında bir anlamda da umut verici bir teori. Çünkü Tarde’da herkes ve her şey eşit. Makro-mikro, yapı-fail, toplum-birey, hatta canlı-cansız ayrımı dahi yok. Hiçbiri bir diğerinden daha önemli ya da önemsiz ya da üstün değil. İnsan hayatına giren her şeyin bir etki gücü var. Ve insanlar gönüllü olarak, karşılaştıkları şeyleri takip edip onları taklit ediyorlar.

Tarde’ın bireye verdiği değer takdiri hak ediyor görüşündeyim. Her bireyin, yukarıdan herhangi bir yapının baskısı altında kalmadan, kendi özgür iradesiyle gönüllü olarak eylemlerini tercih ettiğini belirtiyor Tarde. Çünkü ona göre her şey ve herkes bir toplum. Toplumun bir parçası değil, kendisi toplum. Yani her monad bir toplum. Bu durumda her insan da o toplumu yansıtan bir monad. Yine de insanın kafasınıkarıştıran bir soru geliyor akla, ‘Her birey, sahip olduğu farklılıklara rağmen nasıl toplumun genelini yansıtabilir?’. Bu soruya daha sonra dönmeye çalışacağım.

Tarde yapılamayanı yapmış, ikiliklerden sıyrılıp makro ve mikroyu yan yana getirmiş, birey ve toplumu, canlı ve cansızı eşitlemiş. Çok daha genişbir perspektiften, çok daha kapsamlı bakabilmiş, üstelik derine de inerek (her ne kadar Durkheim tarafından psikoloji yapmakla suçlanmış olsa da…). Ama aslında haklı. Çünkü düşündüğümüz zaman, doğa bilimlerinde her zaman NŞA (normal şartlar altında) prensibi vardır, ona göre veri elde edilip bir sonuca ulaşılır. Ancak günlük hayatta olan her zaman “normal” olmaz. Öyle ki, her şeyi etkileyen birden fazla “şey” vardır; bir para atıldığında yazı-tura gelme ihtimali %50-50 değildir. Bir tarafı daha ağır olduğu için oraya düşmesi ihtimali, bulunulan ortamın basıncı, rüzgar, atışın kuvveti, vs. gibi koşulların da hesaba katılması gerekir ki kesin bilimsel sonuca ulaşılsın. Ancak doğa bilimleri bu şartları göz ardı eder.

Ne var ki sosyal bilimlerde aynısınıyapmak, sonuçta çok daha büyük sapmalara neden olabilir. Çünkü makro veya mikro bakış açısında birine bakarken, birini daha fazla önemserken diğeri gözden kaçabilir. Ancak insanlar ne sadece yukarıdan gelenle hareket eder, ne de yalnızca kendi isteklerini uygulayabilme güçleri vardır. Yapıların failleri etkilediği gibi, failler de yapıları etkiler. Herkes ve her şey birbirini takip edip, birbirinden etkilenir ve birbirini taklit eder. Tarde’ın bu noktası çok doğru. Herkes sürekli olarak bir şeylerden etkilenir. Yalnızca diğer insanlardan da değil, dağdan taştan, kuştan böcekten de etkilenir. Ya bakış açısı değişir, ya yapacağı işin yönü, ya psikolojisi… Ve bir “şey” değişir, tüm dünya değişir. “Tokyo’da bir kelebek kanat çırpar, Kaliforniya’da fırtınaya sebep olur.” Tıpkı şu anda Arap Baharı’yla başlayan ve tüm dünyaya yayılan halk ayaklanmaları gibi… Kimler tarafından başlatıldığının, amacının ne olduğunun, suçlunun kim olduğunun bir önemi yok. Aslında belki de ortada suçlu ya da masum da yok. Çünkü herkes içinde bulunduğu konumdan bakıyor olaya. Kaddafi kendi açısından haklı,muhalifler kendi açısından, kapitalistler kendi açısından… Değişim için etkileşim, iletişim lazım. Hiçbir monad etkileşime girmezse, birbirine de benzeyemez. Onca yıldan sonra Kaddafi baskısı acı bir şekilde sona erdi, çünkü iletişim yollarını kapadı. Ancak birey monadlar birleşti ve yapı monadı yendi. Bir monadın diğerinden daha üstün olmadığını gösterdiler.

Şimdi yukarıdaki sorumuza dönebiliriz. Her monad nasıl toplumu yansıtır/içinde barındırır? Tarde’a göre her monad bütünlüğü temsil eder. Bu yüzden de ayrı ayrı hepsinin incelenmesindense Tarde, bir monadla toplumun anlaşılabileceğini savunur. Yani herhangi bir monadı –örneğin beni- inceleyerek toplum anlaşılabilir (yoksa ben mi yanlış anlıyorum?) Bu konu biraz kafa karıştırıcı gibi görünüyor. Çünkü aynı zamanda mümkün gibi de duruyor. Toplumu oluşturan her monad toplumu yansıtır. Ancak hepsi farklı açılardan yansıtmaz mı? Çünkü herkes farklı şekilde etkilenir. Yani herkesin birbirinden eşit şekilde etkilenmiş olması pek mümkün görünmüyor. Etkileşimler eşit değildir öncelikle. Örneğin; gittiğimiz doktorun nasıl bir ebeveyn olduğunu bilemeyiz buna tanık olmazsak. O halini bilen biriyle karşılaştığımızda da aynı etkiyi alamayız. Imitation’ın imitation’ı ne kadar başarılıolabilir? Herkesin kendine özgü bir duruşu, düşüncesi, tercihi, deneyimi vardır. Deneyimler de aktarılmaz, herkesin her şeyi yaşaması da mümkün olmaz. Zaten herkesin tamamen birbirinin aynı olmamasının sebebi de budur. Birbirine daha uyumlu monadlar var iken, birbirinden tamamen farklı düşünen, görünen, farklı tercihleri olan monadlarla da karşılaşırız. Ancak hepsi ayrı ayrı, aynıtoplumu nasıl yansıtır? Ya da şöyle de sorabiliriz, her monad başka bir topluma mı ait? Yoksa burada yine aynı soruyu mu sormak gerekiyor, Who are ‘WE’? Kim bu toplum? Kimiz biz? Kimi temsil ediyoruz? Her monad ait olduğu toplumu temsil ediyor öyle ise… Ama sorun şu ki, henüz açıklanamamış bir soruna da parmak basıyor. Çünkü ortada bir ‘WE’ yok.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...