15 Haziran 2014 Pazar

Kelebek Etkisi - Bilgi & Hayal & Düş(ünme)


Uzun bir aradan sonra dün Gonca geldi bize. Birdenbire salonun kapısında belirdi. Çekingen adımlarla, arkasında annemle içeri girdi. Kendisini rahat hissetsin diye önce biraz sarıldım, nasıl olduğunu sordum. Daha önceki gelmesinde, ki yaklaşık 1 yıl önce, yaptığı resimlerini çok gizli bir yere sakladığımı, isterse ona gösterebileceğimi söyledim. Görmek istediğini söyledi. Ben de o beni beklerken gizli yerimden dosyayı alıp getirdim.


Gonca 6 yaşında. Geçtiğimiz yıl anaokuluna gitti. İlkokula devam edeceği bir devlet okulunda klasik bir eğitim aldı. Öncesinde evde bolca TV izleyen, çizgi film repliklerini ezberlemiş gibi "-yor" ekini kullanarak ve vurguları yine çizgi filmlerdeki gibi yapan bir kız.

Bunları söylüyorum çünkü Gonca'yla dün geçirdiğimiz vakitte "bilgi"nin çocuktaki varlığı ya da yokluğunun önemini daha iyi kavradım.

Kendini en rahat hissettiği hal olduğu için, rahatça kendini ifade edebildiği için ve daha kolay ve sağlıklı bir iletişime geçebildiğimiz için resim yapmayı teklif ettim. Resim yapmak Gonca'nın dili; çok severek, büyük bir keyifle, yaptıklarını anlatarak resim yapıyor.


Teklifimi kabul edince nelere ihtiyacı olduğunu sordum,

G: Kalem... Ve kağıt.

Kalem dediği için boya kalemleri ve çeşitli kalınlıklarda (normal ve ince kalem) ve dokularda (normal-sert, normal-yumuşak ve kadife) kurşun kalemler; ayrıca makas, bant, yapıştırıcı ve zımba getirdim. Kağıt zaten dosyasının içinde vardı.

Resim yapmaya başlamadan önce biraz düşündü. Yaklaşık 2 dakika kadar kalemlere ve getirdiğim diğer materyallere baktı, sessizce.

Daha sonra koyu yeşil boya kalemini alarak "Bununla çimenler yapacağım" deyip resmine başladı.


Annemin o sırada Gonca'ya pasta, olmadı meyve yedirmeye çalışması ayrı bir yazının konusu olur :)


Çimenin üzerine mor çiçekler kondurdu; 2 sağ tarafa, 2 sol tarafa. Sağ üst köşeye turuncuyla minicik bir güneş, yanına mavi bulutlar... Bir kız çizdi daha sonra, kim olduğuna sonradan karar verdi. 

Ve sonunda bir kelebek. Kanadında bol bol beneği olan küçük bir kelebek. Daha sonra da onun annesi...


M: O kadar beneği nasıl taşıyor kelebek?
G: O benekler onların pulları, kanatlarında pullar var.
M: Nasıl pullar?
G: Renkli pullar.
M: Nasıl öyle renkli olabiliyorlar?

G: Çünkü farklı, her kelebekte farklı (renkler var). Bir tane kelebek yukarıda uçuyor, bir tanesi aşağıda. Yukarıdaki kelebekten pullar düşüyor aşağıdaki kelebeğin üstüne, renkli oluyor. J

M: O pullar nasıl dökülüyor kelebekten?
G: Çünkü kanatlarını hızlı çırpıyorlar ya, ondan…
M: Peki neden dökülüyorlar hızlı çırpınca?
G: Çünkü hızlılıktan kendilerini tutamıyorlar, düşüyorlar.


İşte!...  İşte bu!...

Nasıl da mantıklı! Neden olmasın ki? Fizik kurallarına uyuyor dediği, yukarıdan aşağıya dökülen pullar kelebekten kelebeğe taşınıyor. Hatta Gonca'nın bu teorisini geliştirip kelebeklerin bu şekilde birbirlerine enerji gönderdiklerini, iletişime geçtiklerini, döllendiklerini ya da birbirlerini koruduklarını söyleyebiliriz.

Neden olmasın ki?


M: Nasıl bu kadar çok benekleri var?
G: Hayalimde düşünüyorum ya, hayalimdeki kelebeklerin böyle benekleri var. Hayalimde pek çok şey öğreniyorum. Sonra onları içimden gerçekmiş gibi düşünüp çiziyorum. Resim çizmenin en iyi noktası düşünmektir!

Gonca hayal kuruyor, ve kendisi de bunun farkında. Hayal ettiği imgeleri sanki gerçekte varmış gibi düşünerek resmettiğini anlatıyor. Yalnız daha da önemlisi, HAYALİNDE ÖĞRENDİĞİNİ söylüyor; 
yani hayalinde kendi kendine öğreniyor, bilgisi olmadığı konular hakkında kendisi mantıklı teoriler kuruyor.

Fikir üretiyor.


Konuyu değiştirdim; somut bir resimden çıkan fikirleri soyut alanda da devam edecek miydi?

M: Nasıl düşünüyorsun?
G: ... İyi resim çizmemi düşünüyorum.
M: İyi resim nasıl olur? Nasıl bir resim iyi resimdir?
G: İyi resim güzellik içindedir. Ama resmim kötü olursa resmin (kağıdın) arkasını da kullanabilirim. Böylece ağaçları da boşuna yok etmeyiz. Ağaçlar oksijen almamız için çok önemlidir.
M: Nasıl oksijen alıyoruz ağaçlardan?

Bu soruya cevap verebilmek için epeyce düşündü. Ağaçlardan oksijen aldığımız bilgisi onun zihninde kodlanmıştı. Ama oksijeni nasıl aldığımızı hiç sormamıştı belli ki.

G: Dışarıdaki doğal kokusu var ya, insanlar onu alır.
M: Nasıl bir koku o?
G: Çok güzel bir kokudur. Sanki içimizden geliyormuş gibi.
M: Bir yerde ‘doğal kokusu’ varsa nasıl anlaşılır?
G: İçeride de oksijen olur ama içeride bir ağaç ya da bitki olursa…*

*Yine bilgi yüklü bir cümle.


M: Burada var mı mesela?
Beraber havayı kokladık. Bitkileri göstererek,
G: Var… Bitki var ya…
M: Nasıl oksijen bize geliyor?
G: ... Bitki saçar ya…
M: Nasıl saçıyor?
G: ... Çünkü onun içindeki koku çok da güzeldir, kokusu güzelce bırakıyor çünkü içerisindeki kokusu çok fazla oluyor, yarısını doğaya ya da evimize bırakıyor.
M: Peki o kokusu olmazsa nasıl olur?
G: Biz oksijen alamayız. Bak izle!


Nefesini tutup bana gösterdi. Tüm bilgisini konuşturmuştu.

Bir müddet nefes tutma oyunu oynayıp kıkırdadık.

M: Benim aklıma yine soru takıldı (gülümsedi). Kokuyla nefes alıyorsak denizin ya da suyun altında nefes alabilir miyiz?
G: Alamayız, ama dalgıç kıyafetleriyle…

Dalgıç kıyafetinden başladı hızlı hızlı konuşup denizin enn büyük hayvanına geldi, köpekbalığı. Ve bana fırsat, denizde balık var, kaçırmadan sordum, bakalım ne cevap gelecek?

M: Köpekbalığı… Balıklar yaşıyor denizde. Balıklar nasıl yaşıyor o zaman denizde?
G: Iııımm, neydi adı? (Düşündü) Süzgeçleri var ya… Onlar sayesinde nefes alıyorlar.


Dün yine gördüm ki; kalıplaşmış bilgi varsa hayal kurmak, yeni fikirler üretmek zor. Çocuk, didaktik eğitimle, o fikrin doğruluğuna o kadar kaptırıyor ki kendini, sanki başka doğru yokmuş, olamazmış gibi, alternatifleri düşünmek aklına bile gelmiyor. Bilgisini konuşturmaya çalışıyor, fikirlerini değil.

Biz çocuklara kalıplaşmış bilgiler vererek onların ellerinden hayal dünyalarını, yaratıcılıklarını, üretkenliklerini almıyor muyuz?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...